Benim Aslan Arkadaşım
Hepimizin yaşadığı, hepimizin bildiği, sıradan ve hepimizin yaşadığı, hepimizin bildiği, sıradan bir hikâye olduğu için güzel ve dokunaklı bir yazı olacak bu yazı. Mutlaka vardır, herkesin vardır böyle bir hikâyesi.
Dün akşam rastladım, yol üstünde, evime girmek üzereyken, oğlumla yaptığım kısa bir gezintiden dönerken. Tokalaştık, sarıldık, öpüştük. Elindeki torbadan çıkardığı bir kese kâğdını oğluma uzattı soyulmamış kabuklu fındık ikram etti, bizimki naz yaptı. Onun saçları dökülmüş benim göbeğim çıkmış. Yıllar bir taraftan verirken bir taraftan almış, geçmiş gitmiş.
O hepimizden önce sünnet olmuştu. Daha ikinci günden ayağa kalkmış, sokak oyunlarına katılmıştı. Seyyar bir arabadan aldığımız mantar tabancalarıyla oynamıştık. Onun tabancası sıkışmıştı, aşağı doğru doğrultup, patlatmaya çalışmıştı. Tabanca patlamıştı ama saçılan mantar parçaları daha kapanmamış yarasına isabet etmiş arkadaşım oracıkta kanlar içinde kalmıştı. Eczane, doktor, hastane… Şükür ki ucuz atlatmıştı.
Misketlerimi hep ona kaptırırdım. Güzel oynardı, o yürürken şiş ceplerinden şıkır şıkır bozuk para ve misket sesleri gelirdi. O incir ağacından düşmüştü ben dut. Komşunun bahçesindeki şeftali ağacına gece karanlığında dalıp, tüylü şeftalileri koynumuza doldurmuştuk. Nasıl da kaşınmıştık sonra…
İkimizde aynı kıza aşık olmuştuk. On yaşındaydık. Bir akşamüstü o kızın önünde kıyasıya dövüşmüştük dakikalarca, acımasızca vurmuştuk birbirimize. Ertesi gün barışmıştık. Balık yakalamayı ona ben öğretmiştim, yüzmede başa baştık. Vurduğumuz kuşları yazlık sinemanın yıkıntıları arasında ateş yakar pişirirdik.
İlkokuldan sonra o çırak oldu ben öğrenci kaldım. Ben liseliydim o kalfa, üniversiteye başladığım o usta olmuştu artık. Para kazanmaya başladı, kumara dadandı, sabahlara kadar Beyoğlu’ nun barlarında takıldığı geceler oldu. Yapma kardeşim dedim harcama kendini.
Ben evlendim o bekar kaldı. Zaten on dokuzundan sonra onun başka benim başka arkadaşlarım olmuştu. Yollar belirsiz çizgilerlerle ayrılmıştı çoktan ama her zaman dosttuk.
Küçük semtlerin kendine has mahalle arkadaşlıkları vardır. İnsanları o semti ayrıca sahiplenirler. Doğma büyüme buralıyız demek nedense övünç kaynağıdır. Arkadaşlıkları başka türlüdür. Seneler sonra görüşülse bile o eski samimiyet kaybolmaz. Sadece yılların araya girmesi nedeniyle eskiye duyulan bir özlem vardır eski dostların içinde.
Dün akşam çocukluk hatta gençlik arkadaşımla karşılaştım. Oğlumu onunla tanıştırdım.
“Bak oğlum” dedim “Bu amca benim hayatımdaki ilk arkadaşım. Altı yaşından beri tanıyoruz birbirimizi”