Bütün zamanların en güzel oyuncağı
                           Bütün zamanların en güzel oyuncağı

Bütün Zamanların En Güzel Oyuncağı Top

Bundan beş yüz ya da bin sene sonra, genç, çok zayıf ama kafası kocaman bilim insanı, o diplerine inilmesi zor bilgi çöplüğünün arasında unutulmuş bir oyuncağı keşfederek, sevinç çığlıkları atıyor.

“Buldum! Buldum! Tarihin en büyük icadını buldum!”

İhtiyar ve yine çok zayıf ama kafası kocaman hocası kaşlarını kaldırıp, neymiş o dercesine bakıyor genç adamın yüzüne.

“Top efendim, top. Tarihin en önemli icadı, en güzel oyuncağı.”

İhtiyar bir saniyeden kısa bir sürede daha önce yaptığı çalışmaları tarayıp ulaşıyor üç harfli kelimeye;

“Kale duvarlarını yıkan barutlu, gülleli kuvvetli silah”

Hayır diyor genç adam o değil

“Cinsel tercihi farklı erkeklere alay etmek için takılan isim”

“Hayır”

Arka arkaya sayıyor ihtiyar ama nafile. Bir türlü tutturamıyor.

Masa üstü, diz üstü, tablet bilgisayar çağı çoktan aşılmış. O günün insanı bu günün insanından, o günün yaşayışı bu günün yaşayışından çok farklı. İlk zamanlarda bilgi ağları ve sosyal medyalar üzerinden haberleşen, kavga eden, sevişen, öğrenen, öğreten insanoğlu o küçücük çipleri kafasının içine yerleştirmeyi başarmış.  Artık yaşadıkları yerden hiç ayrılmadan, sadece gözlerini kapatıp,  becerikli yazılımları çalıştırarak, ürüyor, üretiyor, tüketiyor, tedavi ediyor, adaleti sağlıyorlar. Bırak top oyunlarını, koşmayı bile unutmuşlar. Birbirlerine bağlı zihinleri arasında, bu günlere ait görüntüler, yazılar gelip giderken, genç sevinçle cevaplıyor;

“Efendim top dediğim, zıp zıp zıplayan yuvarlak bir nesne. Çocukların ilk oyuncağı o çağlarda. Yalnız çocuklar değil koca koca adamlar var peşinde.”

“Bu top dediğimiz oyuncak yüzünden onlarca oyun icat edilmiş. Ayakla oynuyorlar, elle oynuyorlar, çemberlerden geçirip, filelerden aşırıyorlar, sopayla vurup, eldivenle tutuyorlar.”

“Çok büyük salonlar stadyumlar yapmışlar efendim. Bildiğiniz gibi değil elli binler yüz binler buralara doluşup, bu yuvarlağın peşinde koşturup duranlara alkış tutuyorlar. Bir defa herkesin bir takımı var. Takım tutmayan adamdan bile sayılmıyor. Aman efendim ne tezahürat, sesleri kısılıyor bağırmaktan.

Genç, küçük bir hesap yazılımı çalıştırıp o günün altın, gümüş, gaz, su, nükleer madde ya da kıymetli olan her neyse onun değerlerine dönüştüren bir hesap yaptıktan sonra devam ediyor.

“Efendim o günlerin değeriyle muazzam paralar dönüyor top oyunlarının gerisinde, bu günün değeriyle işte şu kadar…”

İhtiyar küçük bir ıslık çalıyor “Vay arkadaş!” diyor. “Dünyanın bilgisi kafamın içerisinde ben bu gün bile o kadar kazanamıyorum”

“Bu kadar da değil efendim” diye devam ediyor müthiş keşfin sahibi “Kayıtlarda neler var neler. O günlerin en zengin iş adamları, siyasetçiler, aylarca süren davalar… Milletler yönetiliyor, milletler”

“Hadi canım” diyor ihtiyar.

“Yeminlen efendim. Franco isimli bir adam var ona soruyorlar nasıl yönettin bu insanları bunca sene diye “Üç F ile” diyor; Futbol, Fiesta, Flamenko… Sonra ülkeler karşı karşıya geliyor. Oyun oynamıyor savaşıyorlar sanki. Bakın bunlar o günlerin gazete manşetleri

“Viyanayı fethettik”

“Millilerimiz tarih yazdı”

“Büyük zafer”

İhtiyar bilim insanı koca kafasını kaşıyarak bir an düşünüyor.

“Galiba haklısın evlat. Yazıyla, tekerleğe haksızlık etmekten korkmasam dünyanın en büyük icadı diyeceğim.”

Tekerlek?

Genç bilim insanı olan bilgileri tarıyor, tekerleğe ulaşıyor;

“”Argoda, cinsel tercihi…”

Bir Cevap Yazın