Tuzlu su ciğerlerini patlatmadan, dev dalgalar cansız bedenini yutmadan hemen önce Firavun’un “Eyvah nasıl bir hata yaptım ben, keşke dinleseydim ve keşke dinlediklerime inansaydım” dediği anlarda neler geçiyordu acaba Hazreti Musa’nın aklıdan? Zalim bir düşmandan kurtulduğu için sevinmiş miydi yoksa bildiğini okumaktan biraz olsun vazgeçmediği için kendi kendini tüketen bir gafilin ardından üzülmüş müydü?
Musa Peygamber’i sevip Firavuna düşman olduğun için, Firavun’un ardından hak ettiğini gördü diyebilirsin ama sevdiğin insanların bütün uyarılarına rağmen burunların dikine gidip duvara tosladıklarını gördüğünde “iyi oldu sana, o kadar da uyarmıştım” diyebilir misin? Oysa çoğu zaman en doğrusu benim doğrum diye inat ederken küçük Firavun olduğunu fark etmeden yaşayıp gidersin.
“İyi oldu sana” demenin sarhoş edici lezzeti, zehrinin acısından çok daha baskın olduğundan olsa gerek bazen için için “İyi oldu sana” demek ister insan. “Bak kardeşim çok hızlı gidiyorsun, yapma etme” dediğinde, içinde onlarca can taşıyan aracı kullanan sürücü “Sen ne anlarsın, işine bak” bakışıyla ebleh ebleh baktıktan sonra vitesi büyütüp, gaz pedalına biraz daha yüklendiğinde, az önce yapma etme diye uyardığı için “Tosla o zaman da gör” diyen adam aynı aracın içinde olduğunun farkındadır aslında. O adam da o zehrin esiri olmuştur. Haklı çıkmanın vereceği haz az sonra belki de camdan dışarı fırlayacak olmanın endişesinin önüne geçmiş, kendisiyle birlikte savrulacak onlarca insan olduğunu unutmuştur. İşte küçük Musa olmaktan çıkıp küçük firavunlara dönüştüğümüz an o andır. İstediğimiz iyilik, güzellik değildir artık.
Belki de sırf bu yüzden üretmişizdir bir dünya atasözünü. Kendi düşen ağlamaz derken, keskin sirke küpüne zarar derken ve her koyunu kendi bacağından asarken işte yine o aynı zehrin olanca lezzetiyle damarlarımızda dolaştığını fark etmeyiz. Küp çatladıktan, adam düştükten ve koyun can verip çengele geçtikten sonra haklı çıkmış olsan ne olacaktır olmasan ne? Bunun daha tehlikelisi haklı olmadığımız halde kendimizi haklı zannederek bir yandan yapma etme derken bir yandan da koyunun çengele geçmesini beklemektir. Çok çok daha tehlikelisiyse en az senin kadar haksız olanların “asıl sen yapma” diyerek üzerine yürümesidir. Aynı geminin içinde yönünü kaybetmişlerin, dalgaların dev binalar boyuyla yükseldiği, fırtınalı, boranlı bir denizde dümeni kendi istedikleri yöne çevirme savaşıdır. Az ötede nice gemileri batırmış sivri kayalar vardır. Dümeni kapan “Bu denizden hepimizi selamete çıkaracak olan benim gideceğim rotadır” diye avaz avaz bağırırken yapma etme diyen diğerlerinin bilinç altında hep o “Tosla da gör” isteği vardır. “Tosla da gör” diyenlerin haklı çıkmış olması ne yazık ki batan gemiyi kurtaramayacaktır.
İşte şimdi birbirimize girişimiz bundandır. Her kafadan çıkan her sesin sahibi kendi doğrusunun doğruların en doğrusu olduğunu söylerken, kime ve neye göre doğru olduğu asla ispatlanamayacak gerçek doğrular gürültü kirliliği içinde yitip gider. Gemi, o sivri kayalıklara çarpana dek yoluna devam edecektir.